2017 Referandumu Türkiye’yi Nasıl İçsel Bir Krize Sürükledi?
- Atilla Albayrak
- 30 Mar
- 3 dakikada okunur

Türkiye’de Kuvvetler Ayrılığı ve Adalet: 2017 Anayasası ile Gelen Derinleşen Kriz
Türkiye'nin siyasi yapısı son yıllarda ciddi bir değişim geçirdi. Özellikle 2017’deki anayasa referandumu ile başlayan süreç, ülkedeki kuvvetler ayrılığı ilkesinin tamamen ortadan kalkmasına yol açtı. Bu yazıda, kuvvetler ayrılığının zayıflamasının ve adaletin siyasi baskılar altında erimesinin, Türkiye’yi nasıl bir çıkmaza sürüklediğine dair bir değerlendirme yapacağız.
Kuvvetler Ayrılığı ve 2017 Değişiklikleri
Kuvvetler ayrılığı, demokrasilerin en temel ilkesidir. Yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinden bağımsız olması, bir sistemin düzgün işleyebilmesi için şarttır. Ancak Türkiye’de bu ilke zaten yeterince güçlü bir şekilde işlemedi. 2017'de yapılan anayasa değişiklikleri ise, kuvvetler ayrılığını tamamen rafa kaldırarak, bu yapıyı daha da kötüleştirdi.
2017’deki anayasa değişiklikleri, yürütme ve yasama organlarını tek bir elde topladı. Cumhurbaşkanının hem yürütme gücüne sahip olması hem de yasama üzerinde etkili olması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok olmasına yol açtı. Artık, yasama yetkisi büyük ölçüde Cumhurbaşkanlığı'nın kontrolünde, yürütme ise Cumhurbaşkanlığı ve onun tayin ettiği bakanlar aracılığıyla yönetiliyor. Yargı bağımsızlığı ise iyice sorgulanır hale geldi.
Yargının Bağımsızlığı ve Saraya Bağlanan Atama Mekanizmaları
Anayasa Mahkemesi üyelerinin atama süreçleri, her geçen gün daha fazla siyasi etki altına girdi. Cumhurbaşkanının atama yetkileri artarken, Bakanlar Kurulu ve Meclis de bu süreçte önemli bir rol oynamaya başladı. Yüksek yargının kararlarına etki etme gücüne sahip olan bu yapılar, yargının bağımsızlığını zedeledi. Eğer yargı, yürütme ve yasama organlarıyla bu kadar iç içe geçerse, adaletin düzgün bir şekilde işlemesi mümkün olmaz.
Ekonomik Eşitsizlik ve Toplumsal Çöküş
Adaletin zayıflaması ve kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması, sadece siyasi düzeyde değil, toplumsal ve ekonomik düzeyde de ciddi sonuçlar doğurdu. Ekonomik eşitsizlik her geçen gün artarken, zengin ile fakir arasındaki uçurum giderek büyüdü. Bir tarafta devletin gücünü elinde tutan iktidar çevresi, diğer tarafta yoksul halk kesimleri. Bu uçurum, toplumsal huzursuzluğa neden oluyor ve gelecekteki olası isyanlar ya da ayaklanmalar için bir zemin hazırlıyor.
Günümüzde, sokaklarda açlık çeken insanlar ve kapanan işletmeler bu ekonomik eşitsizliğin somut örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. Kent lokantalarında açlık ve ekonomik sıkıntıların derinleşmesi, toplumun ne kadar büyük bir kriz içinde olduğunu gözler önüne seriyor.
Sosyal Medyanın Rolü: Uyarılar ve Sessizlik
Geçmişte, sosyal medya ve dijital platformlar, toplumsal olayları tartışmak ve insanlara doğruyu anlatmak için önemli araçlar haline gelmişti. Ancak son yıllarda bu platformlardaki sesler, artık hükümetin ya da siyasi iktidarın yapısal değişikliklerine karşı bir tepki yaratmakta yetersiz kalıyor. 2017’deki anayasa değişikliklerinden sonra, insanlar uyarılarını yapmış ve toplumsal sorunlara dikkat çekmeye çalışmışlardı, fakat maalesef bu uyarılar yeterince dikkate alınmadı.
Türkiye’nin Gemi Batışı: Çıkmaz Bir Yolda Mı?
Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’deki yönetim şekli, kuvvetler ayrılığını tamamen ortadan kaldırmış ve siyasi iktidarın her alanda kontrol sağladığı bir sisteme dönüşmüştür. Bu durum, sadece siyasetçileri değil, tüm toplumu etkileyen bir kriz haline gelmiştir. Yargı ve yasama yetkilerinin tek bir elde toplanması, ekonominin ve toplumsal yapının derinleşen sorunlarına yol açmıştır.
Gemi delindi, artık batmak üzere. Bu noktada ne kadar ses çıkarırsak çıkaralım, sistemin düzelmesi oldukça zor görünüyor. Toplumda büyüyen gelir uçurumu ve yoksulluk, sadece ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı tehdit eden bir sorundur. Bu uçurumun daha da derinleşmesi, toplumsal huzursuzlukları artıracak ve adaletin yok olmasıyla birlikte halkın devlete olan güveni iyice sarsılacaktır.
Sonuç: Değişim İçin Umut Var mı?
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye’nin geleceği için hala bir umut var mı? Zor bir soru, çünkü mevcut yapıyı değiştirebilmek için güçlü bir siyasi irade ve halkın birleşmesi gerekiyor. Ancak bu noktada önemli olan, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiye saygıyı yeniden inşa etmek ve kuvvetler ayrılığını yeniden tesis etmektir.
Türkiye'nin geleceği, sadece mevcut sistemin yapısal sorunlarıyla değil, aynı zamanda toplumun bu sorunlara verdiği tepkiyle de şekillenecek. Şu anda görünüşte karamsar bir tablo olsa da, değişim her zaman mümkün olabilir. Ama bu değişim, toplumun adaletin ve eşitliğin peşinden gitmesiyle mümkün olacaktır.


Comments