Ekrem İmamoğlu Tutuklanması ve Algı Yönetimi: Krizin Anatomisi
- Medya101 Destek
- 5 gün önce
- 4 dakikada okunur

Ekrem İmamoğlu’nun olası tutuklanması üzerinden yürütülen algı operasyonları, Türkiye’de siyaset, medya ve hukuk ilişkilerinin ne denli iç içe geçtiğini bir kez daha kanıtladı. Medya sansürü, dezenformasyon, itibarsızlaştırma kampanyaları ve korku iklimi yaratma taktikleriyle, kamuoyu şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu yazıda, yaşananları adım adım analiz ediyoruz.
İmamoğlu Üzerinden Türkiye'nin Algı Savaşları
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun olası tutuklanması haberi, Türkiye siyasetinde bir şok etkisi yarattı. Ancak bu süreç, yalnızca bir yargı meselesi olmanın çok ötesinde, iktidarın medya ve algı yönetimi stratejilerinin nasıl işlediğinin canlı bir laboratuvarı haline geldi. Peki yaşananlar sadece bir yargı süreci miydi, yoksa kapsamlı bir algı operasyonunun parçası mıydı?
1. Ekrem İmamoğlu'nun Siyasi Yükselişi ve İktidarın Tehdit Algısı
İstanbul 2019 seçimlerinde iki kez ve büyük farkla kazanarak adını ülke çapında duyuran Ekrem İmamoğlu, iktidar açısından bir "potansiyel cumhurbaşkanı adayı" olarak algılanmaya başladı.
İstanbul'u kaybetmek, sembolik olarak Türkiye'yi kaybetmekti.
İmamoğlu, sadece İstanbul Belediye Başkanı değil, iktidarın geleceği için ciddi bir risk haline geldi.
Genç, dinamik ve kapsayıcı bir siyaset dili kullanması, ona geniş bir seçmen kitlesi kazandırdı.
Bu durum, iktidarın İmamoğlu’nu yalnızca siyasi arenada değil, medya ve yargı üzerinden de zayıflatmaya çalışma gerekliliğini doğurdu.
2. Tutuklama Gündemi: Krizin Başlangıcı
İmamoğlu hakkında "kamu görevlisine hakaret" iddiasıyla açılan dava, ilk bakışta basit bir hukuki süreç gibi görünse de, zamanlama ve medyadaki yansımalar, olayın bir algı operasyonuna dönüştürüldüğünü gösterdi.
Yargı kararlarının aniden hızlanması
Ana akım medyada "hukuk süreci" adı altında kampanyalar
Sosyal medyada organize edilen bilgi kirliliği
Bu gelişmeler, tutuklama ihtimalinin bir "hukuki süreç" değil, bir siyasi mühendislik ürünü olduğu yönündeki algıları güçlendirdi.
3. Medya Sansürü ve Gerçeklerin Halktan Gizlenmesi
Türkiye'de medya organlarının büyük çoğunluğu iktidara yakın sermaye gruplarının elinde. İmamoğlu sürecinde bu durum bir kez daha net bir şekilde görüldü:
Ana haber bültenlerinde İmamoğlu haberlerine minimum yer verilmesi
Haberlerde dil manipülasyonu: "Suç isnadı", "mahkeme kararı bekleniyor" gibi ifadelerle suçluluk iması
İmamoğlu’nun savunmasının yeterince aktarılmaması
🎭 Örnek Bir Algı Operasyonu: Jammer Çantası ve Kamera Kapatma Meselesi
Ekrem İmamoğlu’na yönelik yürütülen algı yönetiminin en güncel örneklerinden biri, kamuoyuna “para dolu çanta” ve “gizli görüşmeler” şeklinde servis edilen jammer cihazı ve kamera kapatma olayında yaşandı. Bu olay, teknik bir güvenlik prosedürünün nasıl çarpıtılıp kitlesel algıya dönüştürülebileceğini açıkça gösteriyor.
🔍 Olayın Aslı Ne?
İmamoğlu’nun koruma ekibi, devlet protokolü gereği kullanılan jammer (sinyal kesici) cihazı taşıyordu.
Yine aynı ekip, toplantı salonlarında güvenlik nedeniyle kameraları geçici olarak kapatıyordu.
Bu uygulamalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil tüm üst düzey devlet görevlileri için geçerli bir standarttır.
🧠 Algı Nasıl Kurgulandı?
Ancak bu rutin uygulamalar:
Medyada "içinde para olan gizemli çanta",
Görüşmelerde "kameraların özel olarak kapatılması" şeklinde haberleştirildi.
“Gizli görüşme”, “rüşvet”, “delil karartma” gibi çağrışımlar medya üzerinden halka servis edildi.
Bu haberlerde dikkat çekici olan şey, önce algının yaratılması, sonra ise ilgili cihazın güvenlik amaçlı jammer olduğu bilgisinin verilmesidir. Bu da klasik bir “önce yargı oluştur, sonra gerçeği açıklasan da fark etmez” taktiğidir.
🧾 Devletin Resmî Protokolü Çarpıtıldı
İçişleri Bakanlığı, birçok belediyenin bu jammer cihazlarını ihaleyle aldığını ve bunun tamamen yasal olduğunu açıklayacağını duyurdu. Ancak bu bilgi, kamuoyu manipüle edildikten sonra verilmiştir. Ayrıca kamera kapatma işlemi de tüm VIP koruma protokollerinde yer alan bir uygulamadır.
📌 Sonuç: Algının İnşası ve Sonradan Gelen Gerçek
Bu olay, önce suç çağrışımı yapan bir imaj oluşturulması, ardından gerçeğin gecikmeli olarak verilmesi stratejisinin tipik bir örneğidir. Bu süreçte kamuoyunun belleğine asıl kazınan şey, “Ekrem İmamoğlu’nun çantasında gizli bir şey vardı” duygusudur — ki bu da algı yönetiminin başarısıdır.
4. İktidar Yanlısı Medyanın Tavrı: Framing ve Dezenformasyon
Algı yönetimi tekniklerinin en belirginlerinden biri olan framing (olayları çerçeveleme), İmamoğlu olayında ustalıkla kullanıldı.
İmamoğlu “adalete saygısız” bir figür gibi gösterildi.
Mahkeme süreçleri "hukukun üstünlüğü" maskesiyle sunuldu.
Aynı anda sosyal medyada "İmamoğlu'nun arkasında FETÖ var" gibi dezenformasyon kampanyaları başlatıldı.
Bu taktik, hem tarafsız seçmeni İmamoğlu'ndan soğutmayı hem de destekçileri moral olarak yıpratmayı hedefliyordu.
5. İtibarsızlaştırma Kampanyaları: Hedefte Kişilik Var
İmamoğlu yalnızca siyasi pozisyonu değil, karakteri üzerinden de hedef alındı.
Tatilde olduğu dönemlerin gündeme getirilmesi
Aile yaşantısına yönelik dedikodular
Belediyedeki atamalar üzerinden "liyakatsizlik" algısı yaratılması
İtibarsızlaştırma kampanyalarının amacı, İmamoğlu’nun ahlaki üstünlüğünü yıpratmaktı.
6. Korku İklimi: "Sıradaki Sen Olabilirsin"
Tutuklama tehdidi sadece İmamoğlu’na değil, onu destekleyen herkese bir mesajdı:
Belediye çalışanlarının üzerinde artan baskılar
Sanatçıların ve akademisyenlerin sessiz kalması için örtülü tehditler
Sivil toplum kuruluşlarının üzerindeki yasal baskılar
Korku iklimi, algı yönetiminde en etkili psikolojik silahlardan biridir.
7. Medya Patronlarının Seçilmesi ve Editoryal Müdahaleler
Türkiye’de büyük medya patronlarının siyasi tercihleri, haberlerin içeriklerini doğrudan etkiliyor.
İktidara yakın medya patronlarının gazetecilere editoryal müdahale yapması
İmamoğlu haberlerine "sakıncalı" etiketi konulması
Muhalif gazetecilerin işten çıkarılması
Bu da, medya özgürlüğünün algı savaşlarında neden en büyük kayıp olduğunu gösterdi.
8. Reklam Tehditleri: Alternatif Medyayı Susturmak
Muhalif gazeteler ve dijital haber portalları, reklam ambargoları ve ekonomik yaptırımlarla susturulmaya çalışıldı.
Kamu kurumlarının ilan vermemesi
İktidara yakın şirketlerin özel reklam ambargosu uygulaması
YouTube ve dijital yayın organlarına para akışının kesilmesi
Böylece alternatif sesler zayıflatılıp, tek sesli bir medya düzeni sağlanmaya çalışıldı.
9. Mahkeme Kararları: Hukuk mu, Siyaset mi?
İmamoğlu süreci, Türkiye'de yargının siyasallaşmasına dair ciddi soru işaretleri doğurdu:
Mahkemelerin hızlı karar mekanizmaları
Dosya içeriklerinin medyaya servis edilmesi
"Bağımsız yargı" söyleminin halkta karşılık bulmaması
Mahkemeler sadece karar değil, aynı zamanda algı yönetimi aracı haline getirildi.
10. Halkın Tepkisi: Gerçeğin Peşinden Koşanlar
Tüm algı operasyonlarına rağmen:
Sosyal medya kampanyaları rekor kırdı.
Sanatçılar, akademisyenler ve gazeteciler dayanışma mesajları verdi.
Yerel mitinglerde büyük kalabalıklar toplandı.
Bu gösterdi ki, halkın bir kesimi, algı yönetimi hamlelerine karşı bağışıklık geliştirmiş durumda.
Sonuç: Türkiye'de Algı Savaşları Bitmedi, Şekil Değiştirdi
Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması süreci, Türkiye’de yalnızca bir kişiyle ilgili değildi. Bu, kimin gerçekleri kontrol ettiği ve kimin algıları yönlendirdiği üzerine yürütülen büyük bir savaştı.
Sonuç olarak:
Algı yönetimi kısa vadede başarılı olsa da,
Gerçekler her zaman bir yol bulur.
Halk, bir gün, sessiz kalmanın bedelini çok daha ağır ödeyebileceğini anlar.
İlgili Yazılar:
Commentaires