top of page
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

Kanal İstanbul’u Kim Neden Savunuyor, Kim Neden Korkuyor?

  • Damla Akarsu
  • 1 May
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 10 May

Kanal İstanbul: İktidar için stratejik vizyon, muhalefet için politik dayatma. Detaylı analiz burada.
Kanal İstanbul: İktidar için stratejik vizyon, muhalefet için politik dayatma. Detaylı analiz burada.

🏛️ Bir Kanal, İki Yorum

Kanal İstanbul, Türkiye'de uzun süredir sadece mühendislik ya da şehircilik tartışmasıyla değil; siyasi pozisyonlarla anılan bir proje haline geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından "çılgın proje" olarak duyurulan bu dev su yolu, iktidar cephesinde jeopolitik bir vizyonun ve stratejik egemenliğin simgesi olarak görülüyor. Ancak muhalefet aynı projeyi, kent rantı, çevresel yıkım ve merkeziyetçi bir dayatma olarak değerlendiriyor. Bu yazı, Kanal İstanbul’un teknik boyutunun ötesine geçerek, projenin iki farklı Türkiye’nin siyasi ve ideolojik bakış açılarıyla nasıl anlamlandırıldığını analiz ediyor.



🔹 İktidar Cephesi için Türkiye Yeni Bir Stratejik Çağa Giriyor

Küresel dengeler 21.yüzyılda Doğu’ya, enerji koridorlarına ve lojistik ağlara kayıyor. Türkiye, bu dönüşümün tam kalbinde yer alıyor. Karadeniz'den Akdeniz'e, Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar geniş bir coğrafyada hem askeri hem de ekonomik olarak etkisini artırma çabasında olan Türkiye, yeni yüzyılın oyun kurucularından biri olmayı hedefliyor. Bu hedefin en simgesel araçlarından biri ise hiç kuşkusuz Kanal İstanbul projesidir.


Jeopolitik vizyon, bir ülkenin coğrafi konumunu avantaja dönüştürme stratejisidir. Türkiye’nin vizyonu, artık pasif bir tampon devlet olmak değil; enerji, savunma, ulaşım ve diplomasi eksenlerinde bağımsız, yönlendirici ve çok kutuplu dünya düzeninde dengeleyici aktör olmaktır.

Kanal İstanbul, bu vizyonun üç temel ayağını güçlendiriyor:

  1. Egemenlik ve Deniz Yetki Alanları

  2. Bölgesel Güç Projeksiyonu

  3. Lojistik ve Ticaret Merkezi Olma Hedefi


⚓ 1. Egemenlik ve Montrö’nün Ötesine Geçiş

Türkiye'nin jeopolitik vizyonu, yalnızca kara değil, deniz egemenliğini de kapsar. Montrö Boğazlar Sözleşmesi her ne kadar Türkiye’ye bazı haklar tanısa da, Boğazlar üzerinde tam egemenlik tesis edilememektedir. Kanal İstanbul, Türkiye’ye tamamen kendi kontrolünde yeni bir geçiş noktası sunarak bu sınırlamayı aşmak için stratejik bir adım sunmaktadır.

  • Türkiye, yeni kanalda geçiş ücretlerini ve güvenlik kurallarını kendisi belirleyebilecek.

  • Askeri ve sivil gemi hareketlerini kontrol altına alma imkanı artacak.

  • Deniz yetki alanı tartışmalarında elini güçlendirecek.

Bu, sadece bir ekonomik kazanım değil; bir egemenlik genişlemesidir.


🛡️ 2. Bölgesel Güç Olarak Dengeleyici Rol

Türkiye, Karadeniz’in tek NATO üyesi sahil devleti olarak zaten stratejik öneme sahiptir. Ancak bu rol, Kanal İstanbul ile birlikte derinleşecektir. Yeni kanal:

  • ABD-Rusya gerginliğinde denge unsuru olan Türkiye’nin elini güçlendirecek.

  • Montrö’nün dışına çıkan geçişlerle yeni askeri ve diplomatik kartlar sunacak.

  • Karadeniz’e kıyısı olmayan güçlerin erişimini Türkiye’nin kontrolüyle sağlayabilecektir.

Böylece Türkiye, 21. yüzyılda sadece sınır güvenliğini değil, bölgesel barışı da yöneten bir güç haline gelebilir.


🚢 3. Lojistik, Enerji ve Ticaret Koridorlarının Kalbi

Kanal İstanbul yalnızca bir su yolu değildir; Türkiye’nin küresel lojistikte bir merkez olma vizyonunun parçasıdır. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, Avrupa’nın enerji güvenliği arayışı ve Körfez ülkelerinin yatırım hamleleri göz önüne alındığında, İstanbul’un batısında kurulacak “Yenişehir” ve yeni limanlar Türkiye’yi:

  • Enerji geçiş köprüsü,

  • Ticaret dağıtım merkezi,

  • Lojistik teknolojiler üssü

haline getirebilir.

Yeni bir ticaret aksı oluşturmak, Türkiye'yi taşımacılıkta geçiş ülkesi değil, merkez ülke konumuna yükseltir.


📚 4. Siyasi İrade ve Devlet Vizyonu Uyumu

Türkiye’nin jeopolitik vizyonunun hayata geçmesi, uzun soluklu ve stratejik devlet aklı gerektirir. Kanal İstanbul bu anlamda yalnızca bugünün değil, 50 yıllık bir jeopolitik projenin parçasıdır.

Proje sayesinde:

  • Kamu diplomasisi güçlenir.

  • Devletin planlama kapasitesi yeniden gündeme gelir.

  • Türkiye, kendi coğrafyasını ve kaderini belirleyen ülke olur.

Bu, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Türkiye’yi bağımlılıklardan arındıracak büyük bir stratejik sıçrama olabilir.


🔍 Sonuç: İktidar cephesinde Kanal İstanbul, Yeni Türkiye’nin Siyasi Haritası

Kanal İstanbul, sadece İstanbul’un toprağında değil, Türkiye’nin 21. yüzyıldaki stratejik hafızasında kazılmaktadır. Montrö’nün sınırlamalarını aşarak denizlerde egemenlik alanını genişleten, Karadeniz-Akdeniz aksında barışı ve kontrolü sağlayan, Türkiye’yi enerji ve lojistikte merkezleştiren bu proje, vizyonsuzlukla değil, stratejik cesaretle açıklanabilir. Türkiye artık sınırlarının ötesinde bir aktördür. Ve Kanal İstanbul, bu yeni dönemin en görünür hamlesidir.


🔹 Muhalefet Cephesi için İçin Politik Dayatma

Kanal İstanbul projesi, yalnızca bir altyapı yatırımı değil; iktidarın siyasi prestij, algı yönetimi ve muhalefetle hesaplaşma stratejilerinin merkezinde yer alan politik mühendislik aracıdır. Ders kitaplarından kamu kampanyalarına, İBB’ye yapılan baskılardan Montrö tartışmalarına kadar geniş bir siyasi zemin üzerinde yükselir.


🏛️ Siyasetin Prestij Aracı Olarak Kanal İstanbul

AKP iktidarı süresince gerçekleştirilen tüm “mega projeler” bir hizmet değil, siyasi başarı sembolü olarak kullanıldı. Kanal İstanbul bu zincirin son halkasıdır. Proje, Erdoğan’ın siyasi vizyonunun mühür taşı, devlete değil lidere yazılmak istenen bir “anıttır.” İktidar, bu tür projeler aracılığıyla yalnızca fiziksel alanları değil, kolektif hafızayı da şekillendirme çabası içindedir. Projenin adı Erdoğan’la özdeşleşmiş olup, bir siyasi miras inşasına hizmet etmektedir.


🗳️ Muhalefetle Hesaplaşma: İBB’ye Karşı Kanal Silahı

Ekrem İmamoğlu'nun İBB Başkanlığını kazanmasıyla birlikte Kanal İstanbul projesi, İBB'yi devre dışı bırakarak merkezi yönetimin kontrolüne alındı. TOKİ ve Çevre Bakanlığı eliyle yürütülen işlemler, yerel yönetimin projedeki yetkisini fiilen ortadan kaldırdı. İmamoğlu’nun projeyi “ihanet” olarak nitelendirmesiyle birlikte iktidarın tavrı sertleşti ve tüm süreç merkezi otorite eliyle yürütülmeye başlandı.


Operasyonlar ve Cezalandırma Algısı

İBB'nin Sazlıdere civarındaki yıkım kararlarından sonra belediyeye yönelik operasyonlar düzenlendi. İmamoğlu’nun yakın çalışma arkadaşlarının gözaltına alınması, belediyeye yönelik yıldırma politikasının göstergesi olarak yorumlandı. Bu, projeye direnen yerel yönetimin cezalandırıldığı algısını güçlendirdi. Ayrıca bu tür hamlelerle İstanbul halkının iradesi dolaylı olarak baskı altına alınmaktadır.


🌍 Montrö Tartışmaları ve Jeopolitik Kullanım

Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi’ni baypas ederek ABD/NATO etkisini Karadeniz'e taşıyacağı iddiaları, projenin dış politika bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ancak bu dış politika argümanı iç kamuoyunda milliyetçi bir algı yaratmak için kullanılıyor. Kanal üzerinden jeopolitik kart oynayan iktidar, hem Batı’ya göz kırpıyor hem de içeride muhalif kesimleri “beka tehdidi” argümanıyla susturmayı amaçlıyor. Bu çelişkili tutum, projenin bir dış politika aracı olmaktan çok, iç politikada algı silahı olarak işlev gördüğünü gösteriyor.


🧠 Politik Mühendislik: Yeni Toplum Tasarımı

Yenişehir Rezerv Yapı Alanı gibi projelerle Kanal İstanbul, sadece bir kanal değil; yeni bir demografi, yeni bir kent modeli, yeni bir seçmen yapısı oluşturma aracı haline getiriliyor. TOKİ eliyle yürütülen projeler, sosyal konut ihtiyacından çok sermaye birikimine hizmet eden yapılar olarak karşımıza çıkıyor. Kentsel dönüşüm değil, “siyasal dönüşüm” hedefleniyor. Bu bağlamda, kanal çevresi yeni bir sosyolojik ve siyasi blok yaratmak üzere şekillendiriliyor.


💰 Ekonomik Gerekçelerin Arka Planı

Boğaz Trafiği ve Alternatif Güzergâh İddiası

2006 yılında İstanbul Boğazı’ndan geçen gemi sayısı yaklaşık 56.000 iken 2021'de bu rakam 38.500'e düştü. Trafiğin azaldığı bu tablo, yeni bir kanala duyulan ihtiyacı tartışmalı hale getiriyor. Ayrıca Boğaz’dan geçen gemi kazalarının büyük çoğunluğu küçük ölçekli ve manevra hatalarına dayalıdır; bu durum modern trafik yönetim sistemleriyle çözülebilecek bir sorundur.


Montrö Anlaşması ve Geçiş Ücreti Problemi

Montrö Sözleşmesi Boğaz'dan geçişleri ücretsiz kılarken, Kanal İstanbul'u paralı bir alternatif olarak sunmak mantıksal sorunlar taşıyor. Armatörlerin neden ücretli bir yol seçeceği net değil. Ekonomik verimlilik açısından değerlendirildiğinde, navlun firmalarının ücretsiz bir rotadan vazgeçmesi için hiçbir motivasyon bulunmamaktadır. Bu nedenle projenin gelir yaratıcı etkisi şüphelidir.


Proje Maliyeti ve Finansman Sorunları

75 milyar TL olarak açıklanan maliyetin gerçekte kat kat fazla olabileceği belirtiliyor. Finansman modeli olarak kamu-ozel ortaklığı öne sürülse de, yetersiz yurt dışı ilgisi nedeniyle projenin borç yükü kamuya binebilir. Ekonomik kriz ve yüksek enflasyon ortamında bu proje, kamu kaynaklarının verimsiz alanlara aktarılması riskini artırmaktadır.


🏞️ Arazi Spekülasyonu: Önceden Bilgilendirilen Elitler

Basında geniş yer bulan iddialara göre, proje duyurulmadan önce güzergah üzerindeki arazilerde yoğun alım satım yaşanmıştır. Katar ve Körfez sermayesinin, güzergah boyunca binlerce dönüm arazi topladığı belgelenmiştir. Ayrıca bazı AKP’ye yakın isimlerin bu bölgedeki arsa yatırımları da dikkat çekmektedir. Bu durum, bilgiye erişimdeki eşitsizlikle birleştiğinde ciddi bir etik sorun yaratmaktadır.


TOKİ ve Rezerv Yapı Alanı Girişimi

Kanal çevresinde “Yenişehir” adında dev bir şehir kurulması hedefleniyor. TOKİ’nin burada yürüttüğü projeler, dar gelirli vatandaşlar için değil; lüks konut ve yüksek rant getiren gayrimenkul projeleri için yapılıyor. Bu durum kamu kaynaklarının sosyal fayda yerine sermaye birikimine aktarıldığını gösteriyor. Konut değil kâr odaklı bir yapılaşma söz konusudur.


İmar Planlarıyla Servet Transferi

İmar planlarının sık sık değiştirilmesi, bazı yatırımcılar için ciddi değer artışları sağlıyor. Tarım arazilerinin konut alanına çevrilmesiyle 1 liraya alınan araziler 10-20 kat değerleniyor. Bu, klasik bir kent rantı yaratma modelidir ve şehircilik biliminin ilke ve etiklerine aykırıdır. Planlı kentleşme yerine, siyasi kazanç amaçlı plansız yapılaşma teşvik edilmektedir.


🔺 Sonuç Muhalefet Cephesi için Politik Dayatma

Kanal İstanbul, yalnızca bir su yolu projesi değil, siyasetin stratejik bir aygıtı, rejim tasarımının bir aracı, algı yönetiminin mimarisidir. Toprağa değil, topluma kazılan bir projedir. Bu nedenle mesele sadece bir kanal kazmak değil; bir siyasi rejim şekillendirmektir. Bu yönleriyle Kanal İstanbul, Türkiye'de iktidar-muhalefet, şehir-halk, bilgi-rant ekseninde yürütülen yeni nesil bir politik mücadele alanıdır.


Sonuç olarak;

Kanal İstanbul, kâğıt üzerinde bir altyapı projesi gibi görünse de, gerçekte Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal geleceğine dair derin ayrımları ortaya çıkaran simgesel bir girişimdir. İktidara göre bu proje, ülkeyi bölgesel bir güç yapma yolunda stratejik bir adımdır. Muhalefete göre ise, kamu kaynaklarının israf edildiği, doğanın tahrip edildiği ve demokratik iradenin görmezden gelindiği bir politik mühendislik örneğidir. Gerçekten bu kanal Türkiye’yi ileri mi taşıyacak, yoksa onarılamaz zararlar mı bırakacak?


Tartmak, sorgulamak ve karar vermek size düşüyor.

Comments


© 2025 by EE 

Güncel haberleri kaçırmayın!

Bültenimize abone olun.

bottom of page